ZEVCESİNE GÖTÜRÜN
Biri, Resûlüllah /s.a.v.)'a geldi ve şöyle dedi:
-- Ya Resûlallah! Siyahlığım ve yüzümün çirkinliği, cennete girmeme engel olurmu?
Bunun üzerine, Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
--"Olmaz. Nefsimi kudret elinde tutan Yüce Allah'a yemin ederim ki; sen, Rabbine iman etmemişsin. O'nun Resûlü-nün getirdiklerine de inanmamışsın."
Buna karşı o kimse şöyle dedi:-- Sana peygamberlik ikramını yapan Yüce Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan başka ilâh yokyur, Muhammed Allah'ın Resûlüdür. Şahadetimi, bu meclise oturmadan sekiz ay önce yapmıştım. Ve sen o zaman huzurunda olanlar ve olmayanlara hitab etmiştin. Siyahlığım ve yüzümün çirkinliğine bakıp kovmuşlardı. Halbuki ben:
Benîselim kabilesindenim. Kavmimin içinde soylu biriyim. Dayılarımın siyahlığı bana ağır basmış. Onun bu sözlerini dinleyen Resûlüllah (s.a.v.) şöyle sordu:
--"Amr b. Vehb bugün buradamı?"
Resûlüllah'ın sorduğu zât, Sakif kabilesinden birir idi. Yakın zamanlarda müslüman olmuştu.
--Burada değil dediler. O siyah sahabeye sordu:
-- "Onun evini biliyormusun?"
--Biliyorum, deyince, şöyle buyurdu:
--"Onun evine git. Kapısına yavaşça vur; selâm ver. içeri girince şöyle söyle:
-- Resûlüllah (s.a.v.) kızınızı bana zevce olarak verdi." Amr b Vehb'in sevimli bir kızı vardı. Güzellikten ve akıldan yana nasipli biriydi. O kimse gitti, kapıyı vurdu, selâm verdi. Arapça konuştuğunu görünce merhaba deyip kapıyı açtılar. Ama siyahlığını ve yüzünün çirkinliğini görünce ondan sıkılmaya başladılar.
--Resûlüllah (s.a.v.) kızınızı bana zevce olarak verdi, deyince onu kötü bir şekilde reddettiler. O kimse, oradan çıkınca, doğru Resûlüllah (s.a.v.)'ın yanına geldi. O, gittikten sonra, kız babasına şöyle dedi:
-- Ey babacığım! Vahiy seni rüsvay etmeden bir kurtuluş yolu ara. Eğer Resûlüllah (s.a.v.) beni ona zevce olarak vermiş ise, Allah'ın ve resûlünün rıza gösterdiğine razıyım. Babası hemen çıktı, Resûlüllah (s.a.v.)'a geldi; ona yakın bir yere oturdu. Resûlüllah (s.a.v.) onu görünce sordu:
-- "Senmisin, Allah'ın Resûlünü reddeden?"
Buna karşılık şöyle dedi:
-- Yaptım; ama Allah'tan bağışlanmamı istedim. Onun yalan söylediğini sanmıştım. Eğer doğru ise, kızımızı ona zevce olarak veriyoruz. Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü darıltmaktan Allah'a sığınırız.
Bunun üzerine dört yüz dirheme nikahı kıydılar.
Resûlüllah damada şöyle buyurdu:
-- "Hanımının yanına var; huzuruna gir."
Buna karşılık damat şöyle dedi:
-- Seni Hak peygamber olarak gönderene yemin ederim ki: Dünyalık bir şeyim yok. Kardeşlerime gidip bir şeyler istemem lâzım.
Resûlüllah buyurdu:
-- "Kadının mihri, mü'minlerden üç kişiye aittir. Osman b. Affan'a git, iki yüz dirhem al."
Hz. Osman (r.a.) fazlasıyla verdi.
-- "Ali'ye git; ondan da iki yüz dirhem al."
Hz. Ali de ona istediğini fazlasıyla verdi.
Bunları aldıktan sonra pazara çıktı. Şen ve sevinçli idi. Hanımına bazı şeyler alıyordu. Bu arada bir ses duydu:
-- Ey Allah'ın süvarileri! Geliniz, sefer var, sefer...
Resûlüllah'ın münadisi öyle çağırıyordu. Bunu duyar duymaz o kimse başını semaya kaldırdı:
-- Allahım! yerlerin ve göklerin Rabbi... Muhammed (s.a.v.)'in ilâhı. Bugün bu paraları, Allah'ın, Resûlünün ve mü'minlerin sevdiği yola sarf edeceğim.Hemen bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan aldı. Kuşağını beline bağladı. Başını da güzelce sardı. O kadar sardı ki: Yalnız gözleri görünüyordu: Bu hali ile gitti, muhacirlerin yanında durdu. Onu böyle görünce tanımadığımız bu atlı kimdir? dediler. Hz. Ali(r.a.) onlara şöyle dedi:
-- Bırakın onu. Belki o size Bahreynden katıldı, belkide Şam tarafından gelmiştir. Belki de o sizden dinî bilgilerinizi öğrenecektir. İsterim ki o varlığı ile sizlere yadımcı olsun. Savaş sırasında, mızrak vurdu, kılıç salladı... Atı onu yorunca indi. Kollarının yorgunluğunu giderdi. Sonra kollarını sivadı. Resûlüllah! (s.a.v.) onun siyah kollarını görünce sordu:
-- " Sen Sa'd mısın?"
-- Evet, Ya Resûlüllah! anam babam sana feda olsun.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
-- "Ceddine saadetler."
Bundan sonra durmadan mızrağı ile kılıcı ile savaşmaya devam etti. Her vuruşta Allah'ın düşmalarından birini öldürüyordu. Bir ara Sa'd düştü dediler. Resûlüllah (s.a.v.) ona doğru yöneldi. Yanına vardı, başını göğsüne yasladı. Yüzünden toprakları elbisesi ile sildi. Ve şöyle buyurdu:
-- "Kokun ne kadar güzel. Seni Allah'ın ve Resûlünün sevgisine ısmarlıyorum."
Bundan sonra, Resûlüllah (s.a.v.) ağladı. Sonra güldü. Sonra yüzünü beri yana çevirdi.
Daha sonra buyurdu:
-- "Kabe'nin Rabbine yemin olsun: HAVZ'a gitti"
Ebû Lübabe dedi ki:
-- Babam anam sana feda olsun, Yâ Rasûlüllah! HAVZ nedir?
Resûlüllah (s.a.v.) şöyle anlattı:
--" Havzı Rabbim bana ihsan eyledi. Onun genişliği San'a ile Basra arası kadardır. İncilerle yakutlarla süslüdür.
Onun suyu, sütten beyazdır. Tadı, baldan tatlıdır. ondan bir kere içen ebedî susamaz."
Tekrar sordu:
--Ya Resûlüllah! önce ağladığını, sonra güldüğünü, daha sonra yüzünü çevirdiğini gördük.
Şöyle anlattı:
"Sa'd'ı sevdiğim için ağladım. Onun Allah katındaki derecesine sevinip güldüm. Allah katındaki ikramına sevinip güldüm. Yüzümü çevirmeme gelince, gözde hurilerden zevcelerini gördüğüm içindir. Onların kolları açık, halhalleri gözüküyordu. Onlardan hayâ ederek yüzümü çevridim.", Bundan sonra, onun silahı, atı ve ona ait diğer şeyler için emir verdi:
-- "Bunları alın, zevcesine götürün ve deyin ki:
-- Allah onu sizden daha iyi biri ile nikâhladı."